
Modaya ses giydiren, duyguları mixleyen bir isim… Serhat Erdem, müzikle moda arasında kurduğu benzersiz köprüyü Best Life Magazin’e anlattı.
İstanbul’da doğan ve müziğin peşinden Fransa’dan Japonya’ya, Paris’ten backstage’e uzanan bir yolculuğa çıkan Serhat Erdem, sadece DJ değil; aynı zamanda bir hikâye anlatıcısı. Müziği bir ritim ya da melodi olmaktan öte, duygular, hafızalar ve dönemler arası bir köprü olarak görüyor. “Benim hikâyem aslında kulakla başladı, sahneyle devam etti,” diyen Erdem’in müzik kariyeri 2008 yılında gece kulüplerinde resident DJ olarak başladı. Bu yıllar, müziği insanlarla birebir hissettiği ve yönettiği dönemlerdi.
2014 yılında Miss Turkey defilesinin müziklerini yapmasıyla moda dünyasına adım atan Serhat Erdem için bu deneyim bir dönüm noktası oldu. O günden itibaren podyum onun yeni sahnesi haline geldi. Paris ve Milano’da birçok global markayla çalışan Erdem, Türkiye’de de müziğe önem veren birçok marka ile uzun soluklu iş birlikleri gerçekleştirdi.
Moda ve müzik ilişkisinin artık çok daha derin olduğunu vurgulayan Serhat Erdem, “Bir defilenin atmosferi, koleksiyonun dili, markanın hikâyesi… bunların hepsi müzikle başka bir boyut kazanıyor,” diyor. Özellikle büyük moda evlerinin müziği başlı başına bir prodüksiyon süreci olarak görmesi, bu alandaki profesyonelliği ve vizyonu artırıyor. Türkiye’de de bu anlayışın geliştiğini belirten Erdem, markaların artık müziği kimliklerinin bir uzantısı olarak gördüklerini söylüyor.
Her projeyi bir anlatım biçimi olarak ele alan Erdem için müzik kişisel bir alan. “Ne yaparsam yapayım içime sinmeyen bir işi sadece olmuş olmak için yapmam,” diyor. Hikâyesi olmayan projelerde yer almayı reddeden Erdem, müziği sadece ses seçmek değil, o sesi anlamlı kılmak olarak tanımlıyor. Ego yerine diyaloğu tercih eden sanatçı, kariyerde hız değil sürdürülebilirlik peşinde.
Ailesi başlangıçta müzikle ilgili temkinli yaklaşsa da, zamanla Serhat Erdem’in bu alanda profesyonelleştiğini görerek destek vermeye başlamış. “Annem DJ mi olacaksın, doktor olsan daha iyi,” demişti diyen Erdem, “ama sonunda kendi içimdeki sesi dinledim,” sözleriyle yolculuğuna olan inancını vurguluyor.
En çok ilham aldığı isimlerden biri ise moda dünyasında müziğin anlamını değiştiren Michel Gaubert. Onun müziği koleksiyonun duygusal yansıması olarak ele almasını benimsediğini ifade eden Erdem, bu yaklaşımın kendi vizyonuyla örtüştüğünü belirtiyor.
Kendini en çok eleştirdiği yönü, detaylara olan takıntısı ve bazen büyük resmi kaçırması. Ancak bu özellik aynı zamanda yaratıcı ve odaklı bir çalışma anlayışını da beraberinde getiriyor. Tutkulu bir şekilde her yeni projeye yaklaşan Erdem, her defileyi yepyeni bir dünya yaratmak gibi görüyor.
Aşk mı kariyer mi sorusuna ise esprili ama net bir yanıt veriyor: “Aşk güzel… ama sabah 6’da uçuşun, öğlen prova, akşam defile varsa önce kariyer geliyor. Aşk ritme ayak uydurursa, gelsin tabii!”
Son olarak, Best Life Magazin ile gerçekleştirdiği bu söyleşinin kendisi için çok keyifli geçtiğini belirten Serhat Erdem, “Röportaj sırasında hissettiğim sıcaklık, işimi ve hayatımı anlatmam için harika bir zemin sundu. Kemal Cenk İçten’e çok değerli soruları ve bu fırsat için teşekkür ederim,” diyerek sözlerini tamamladı.

IŞIN KARACA “ZOR”U SEVİYOR

SAFİYE DOĞANAY’DAN KLASİK ŞARKIYA MODERN DOKUNUŞLAR

Tamer Gürsoy’dan duygu yüklü bir Sezen Aksu şarkısı: “Yıkılsın Meyhaneler”

Bilfen Anaokullarının Küçük Karbon Kahramanları

İbrahim Tatlıses’e haciz şoku Tüm malları hacizliymiş

BİR YÜREK, BİR SES, BİR ANADOLU EZGİSİ: ESRA ÖZTÜRK’TEN “EY AĞALAR”